28 Nisan 2025

Türkiye’nin Uzay Vizyonu: Hedef Büyük, Yol Zorlu

Soğuk bir Ocak sabahında, 2021 yılında, Türkiye Türksat 5A uydusunu yörüngeye göndererek uzayda bağımsızlığa doğru önemli bir adım attı. Bu başarı ülkede büyük bir sevinçle karşılandı. Ancak bununla birlikte, bazı önemli sorular da gündeme geldi: Türkiye, daha güçlü uluslararası iş birlikleri olmadan uzaydaki hedeflerine ulaşabilir mi? Özel sektör yeterince gelişmeden yenilikçilik mümkün mü?

2021’deki bu önemli fırlatmadan bu yana Türkiye uzay alanındaki kabiliyetlerini artırdı. Uluslararası projelere katılım sağlandı, yerli eğitim altyapısı geliştirildi. 2024 ve 2025 yıllarında ise insanlı uzay görevleri açısından tarihi adımlar atıldı. Alper Gezeravcı’nın Axiom Mission 3 kapsamında Uluslararası Uzay İstasyonu’na gönderilmesi ve Tuva Cihangir Atasever’in Virgin Galactic’in Galactic 07 görevinde yörünge altı uçuş gerçekleştirmesi, kamuoyunun uzay uçuşlarına olan ilgisini gözle görülür biçimde artırdı.

Türkiye, uzay alanında altyapısını ve insan kaynağını güçlendirmek için de somut adımlar atıyor. 2020 yılında Bursa’da açılan Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezi (GUHEM), bu alandaki eğitim ve farkındalık çalışmalarının merkezinde yer alıyor. GUHEM, Avrupa’nın en büyük uzay temalı eğitim merkezlerinden biri olarak STEM alanına olan ilgiyi artırmak için uygulamalı etkinlikler sunuyor. Son dönemde Azercosmos iş birliğiyle hayata geçirilen Startech programı ve 34. Gezegen Kongresi gibi ulusal ve uluslararası etkinliklerde aktif rol alarak, uzay bilincinin gelişmesinde önemli bir görev üstleniyor.

Bunlara ek olarak, Türkiye’nin Somali’de bir uzay limanı kurma planı da dikkat çekiyor. Ekvator yakınındaki bu konum, fırlatma verimliliği açısından stratejik bir avantaj sunarken, Türkiye’nin kendi başına uzaya erişim kapasitesini büyük ölçüde artırabilir. Böyle bir merkez, Türkiye’yi Afrika kıtasında ve küresel ölçekte daha güçlü bir uzay aktörü haline getirebilir.

Türkiye’nin Uzay Programını Doğru Yönde Yönlendirmek

Türkiye’nin bugüne kadar uzay hedefleri genellikle milliyetçi bir yaklaşımla, devletin öncülüğünde ve özel sektör iş birliğinden uzak bir biçimde şekillendi. Ancak yatırımların etkin sonuçlar vermesi için hibrit bir strateji benimsenmeli. Bu strateji, teknolojik gelişim için uluslararası ortaklıkları teşvik ederken, yeniliği desteklemek adına özel sektör katılımını da öne çıkarmalı. Böyle bir yaklaşım, hem Türkiye’nin teknolojik kabiliyetlerini artıracak hem de ekonomik ve diplomatik alanda küresel uzay yönetiminde söz sahibi olmasını sağlayacaktır.

Yerel olarak geliştirilen RASAT ve Göktürk-2 gibi uyduların yanı sıra TÜRKSAT 6A, İMECE ve Connecta IoT ağı (sekiz uyduyla) ile Fergani Space şirketinin geliştirdiği FGN-100-d1 uydusu gibi projeler, Türkiye’nin uydu teknolojilerindeki ilerlemesini ortaya koyuyor. Ancak hâlen ulusal savunma, dış ilişkiler ve özel sektörün entegre edildiği kapsamlı bir uzay stratejisi eksikliği söz konusu. 2012’den bu yana CubeSat sistemleri geliştiren GUMUSH Aerospace gibi küçük girişimler ile BeEagleSat ve KILIÇSAT projeleri, Türkiye’nin ticari uzay sektörü için umut vaat ediyor. Ancak bu tür girişimlerin desteklenmesi için daha koordine bir politika gerekiyor. 2025 yılı itibarıyla uzay faaliyetleri bütçesine yapılan %30’luk artış, stratejiyi yeniden şekillendirmek için büyük bir fırsat sunuyor.

Uluslararası iş birlikleri, ileri teknolojiye erişim ve deneyim paylaşımı açısından önemli avantajlar sağlayabilir. Axiom Space ile Türkiye arasında, ilk insanlı uzay görevinden sonra imzalanan iş birliği anlaşması, bu sürecin önemli bir örneği. Bu anlaşma sayesinde Türk sanayisinin havacılık, tekstil ve yaşam bilimleri gibi alanlarda küresel uzay sanayi tedarik zincirine entegre edilmesi hedefleniyor.

Aynı zamanda, güçlü bir yerli iş gücü sektörü, Türkiye’nin ekonomisini çeşitlendirirken nitelikli istihdam yaratabilir ve 2023’te 546 milyar dolara ulaşan küresel uzay ekonomisinden daha fazla pay almasını sağlayabilir. Türkiye, hem ulusal kapasitesini geliştirerek hem de uluslararası yönetim sistemlerine aktif katılım göstererek güvenlik, sürdürülebilirlik ve erişim gibi konularda çok taraflı uzay yönetişiminde norm belirleyici bir aktör olabilir.